Yılbaşı gecesi için Avanos’a hareket ettikten yaklaşık yarım saat sonra ünlü Kızılırmak nehrinin üstündeki tahta köprüye (asma köprü) geldik. Yılbaşı için özel olarak ışıklandırılmıştı. Gece olmasına karşın Kızılırmak ile ilgili fotoğraflar çektik, çektirdik. Daha sonra Avanos meydanında kısa bir tur yaptık. Hava oldukça soğuktu. Avanos Nevşehir’in gelişmiş modern bir ilçesi, çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititler’den beri süregelmekteymiş. Bağcılık ve halıcılıkta da ünlü bir ilçemizdir. Meydanda elinde “çanak yapan usta” heykelinin önünde
İsmet Dim ile birlikte fotoğraflar çektirdik. Önder “ Avanos’ta Göcek’li Dr Haldun Özbaş görev yapıyor. Arayalım, davet edelim” dedi. Telefon ile arama sonrası Yılbaşı nedeniyleİzmir’de yaşayan annesi ve kız kardeşine gittiğini öğrendik. Dr Haldun Özbaş, Göcek’teki eski Türk Maden Şirketi’nde uzun yıllar hizmet yapmış, rahmetli Mustafa Özbaş’ın oğludur. Göcek’in yetiştirdiği doktorlardan biridir. Uzun yıllardır Avanos’ta hizmet vermektedir. Çalışkanlığı, sevecenliği ve yardımseverliği ile anılmaktadır. Göcek’li Göçerler olarak bu övgülerden dolayı gurur duyduk.
Kızılırmak kıyısında, Taş Köprü karşısında, Avanos’un ünlü yer altı gece kulübüne geldik. Evranos Restoranı beyaz kayaların içine oyulmuş büyük bir eğlence yeri. Siz deyin sığınak ben diyeyim büyük bir restoran. Toplam 400 kişilik iki salondan oluşmuş. Yılbaşı için yaklaşık 200-250 kadar kişiyi barındırabilen ortası boş, çevrelerinde papatya yaprakları gibi girintileri olan büyük salonundaydık. Salonu, modern bir yer altı mahzenini, gece kulübüne değiştirilmiş olarak düşleyebilirsiniz. Çok sevecen, çok hoş bir yer. Yer altında olmasına karşın sıkıcı ve havasız değil. Salonları nem içeremeyen, sağlıklı, otantik ortamlar. Yeraltında olduğu için hiç cep telefonu çalışmıyordu. Yılbaşı gecesi olduğundan salon doluydu. Papatyayı düşünün, her yaprakta iki sıra masa vardı ve iç kısımlarda olanlar da bir kademe daha yüksekte oturuyordu. Meydanı göremeyen bir kişi dahi yoktu. Her kişi meydanı ve etkinlikleri rahatlıkla görebiliyordu. Sigara yok, cep telefonu yok. Avanos folkloru ile zenginleştirilmiş bir müzikal program yapılmıştı. Anadolu’nun göbeğinde çoğunluğu yabancı olan leziz konukların olduğu bir ortamda çok güzel bir yılbaşı gecesi geçirdik.
Gecenin ilerleyen saatlerinde ilginç enstantaneler de yaşandı. Sevdiklerini, dostlarını aramak için zaman zaman dışarı çıkılıyor, sahnede göbek atmaya dans etmeye kalkılıyordu. Bir ara biz Göçerlerin tümü oynamaya çıkmıştık. Yorulanlar oturuyor, kalkıyordu. Uzun süredir İsmet yok oldu. Bakıyoruz bakıyoruz yok. Bize sonradan katılan Fehmi Karaşahin dostumuz karşı taraftaki masanın başında oturan İsmet’i almaya gitti. İsmet kendini kaybetmiş, oynayan iki güzel hanımın cazibesine takılmış ve masaları karıştırmıştı. Sahnedekileri alkışlıyordu ama onların masasının başında oturduğunun ayırdında değildi. Fehmi Bey’in uyarısından sonra o güzel hanımların masasına yanlışlıkla oturduğunu fark etti ! “Olur, böyle yanlışlıklar İsmet’ciğim” diyerek bütün gece İsmet’e takılarak yeni yıla mutluluk içinde girdik.
Yeni yılın ilk gününde öğleye doğru uyanmıştık. Kahvaltı salonuna gidişim epey sıkıntılı oldu. Ayakkabılar ayaklarımı epey sıkıyordu. Kendi kendime “yılın son gününde çok uzun yürüdük ve yılbaşı gecesi de çok tepindik ondan olsa gerek…” derken arkamdan Esen “benim yürüyüş ayakkabılarımı giymişsin” diye açık edince kahvaltı salonu epey gülmüş ve eğlenmişti.
Göreme -Ortahisar yolunun Göreme Açıkhava Müzesine varmadan sağa doğru döndükten sonra yeni bir Vadi gezisine başladık. Bugün karlar epey erimiş. Elmalar dallarında ve yerlerde, artık son kalanlarından topladık ve karamıklardan avuç avuç yiyerek tırmanma şeridine geldik. Göreme- Ortahisar yoluna ulaştığımızda pek çok havalandırma bacası ile karşılaştık. Yörenin elma, armut gibi güneyden getirilen narenciye gibi meyvelerin depolandığı doğal soğuk depolarıyla karşılaştık. Hatta bir tanesi Limon Soğuk Hava Deposu olarak adlandırılmıştı. Bu soğuk hava depolarında meyveler dalından koparıldığı gibi saklandığını, hatta ağırlığının bir miktar arttığı bile söylenmekteydi. Zindanönü gibi vadilerden geçtikten sonra Üzümlü Kilisesi’nin olduğu bölgeye gelmiştik. Aslında Kapadokya’daki vadilerde ve yamaçlarda yüzlerce kilise ya da ibadet merkezleri var. Çoğunun koruyucusu var ama yeterince korunduğu söylenemez gibi geliyor. Biz Üzümlü Kilisesi’ne geldiğimizde öğle yemeğimiz hazırlanmıştı. Nefis bir turşu ve bulgur pilavı yanında köftelerin tadı damağımızda kalmıştı. Yemekten sonra Kiliseyi gezdik.
Üzümlü Kilisesi Ortahisar’ın batısında yer alan Kızılçukur Vadisi’nin hemen başında yer alıyor. Ana yola uzaklığı yaklaşık bir kilometre kadarmış. Hemen yanındaki bir peribacasının gövdesine oyulmuş ve orijinalliğini koruyan bir şaraphane var. Söz konusu kilise keşişlerin yaşadığı ve peribacasına oyulmuş bir kilise. Bu kilisede bulunan bir yazıt nedeniyle Aziz Nichitas Kilisesi de denmekteymiş. Portakal renkli zemin üzerinde pek çok motifler vardı. Motiflerden en önemlisi üzüm salkımlarının olmasıydı. Üzüm ve asma kütüğü Hıristiyan inancında İsa’nın sembolü olup, ebedi mutluluğu tanımlamaktaymış.
Kızılçukur Vadisi ve Üzümlü Kilisesini yalnız başına bıraktıktan sonra dik bir demir merdiveni tırmanarak seyir noktasına ulaştık. Pembe Vadi, Güllüdere, Çallı Vadi gibi sayısız vadilerin başlangıç yeri olan Kızılçukur Bakı (seyir) Noktasına ulaştığımızda günbatımına çok az kalmıştı. Tepeden aşağıya vadilere doğru inmeye başladık. Yamaçlardaki kiliselere Önder, Bülent gibi Göçerler yorulduklarından olsa gerek tırmanmıyorlardı. Üzümlü Kilisesi onlara yetmişti. Kızıl Vadiyi, Pembe Vadiyi geçip sola dönerek Avanos yolu üzerindeki Çavuşin – Göreme yolunu yürüyerek tekrar otelimize geldiğimizde akşam karanlığını epey geçmiş, gecenin mutluluğunu yaşamaya başlamıştık.
Tatilimizin dördüncü günü olan Ihlara Vadisi gezisi ile ilgili izlenimlerimizi haftaya sunacağım. Tekrar buluşmak dileklerimle.
Dr Nurettin Demir
03.02.2010
Not: 04.02.2010 tarihli Göcek Gazetesinin “Sığla” köşesinde yayınlanmıştır.