Göcek Göçerleri Uçhisar’da… 4

Göreme – Uçhisar (Nevşehir) otoyoluna yakın Özler Onyx Fabrikasına ulaştık. Epey yol almışız. Hem soluklanıp hem de biraz kıymetli taş görelim dedik.  Fabrika yetkilileri önce onyx işleme atölyesine aldılar. Derinlerden çıkarılan mermer görünümlü doğal taşları gösterdiler. Mermer taşları ile onyx taşlarının farkını sordular. Aradaki farkı çok net söyleyemedik. Duvardaki ışığa tuttuklarında benzer taşlardan biri ışığı geçirirken diğeri geçirmiyordu. Işığı geçirmeyen bildiğimiz mermer, diğeri ise daha kıymetli taş onyx ve bir kalsedon* türüymüş. Mermer yeryüzüne yakın katmanlardan elde edilirken, onyx taşı çok daha fazla derin katmanlarda bulunurmuş. Renklerine göre değer kazanırmış. Onyx taşlarının da renklerine göre değerleri farklılık gösteriyormuş. En değersiz onyx siyah renkli olanıymış. Daha sonra değer sırasına göre beyaz, gri, kahverengi, sarı ve kıymetlisi ise yeşilmiş.

Renklerinden ayrı farklı isimlerde de söyleniyor. Ben bunların bir kısmını size burada aktarmaya çalışayım. Belki tanıdık gelen adlar vardır. Akik – Amazonit – AmetistAytaşı – Dumanlı Kuvars – Florit – Güneştaşı – Kalsedon – Kalsit – Kantaşı – Kaplangözü – Kehribar – Kuvars – Mercan – Oltu – Oniks – Opal – Pembe – Kuvars – Safir – Topaz – Turkuaz – Yakut – Yeşim… Daha yazdıklarımın iki katı kadar çeşitleri var.

Ustalardan biri beyaz onyx taşından hemen bir yumurta yaptı ve Göçerlerden birine hediye etti. Atölyeden çıktıktan sonra mağaza tarafına geçtik.  Çoğunluğu turkuaz taştan yapılmış binlerce yüzük, kolye ve çeşitli taş işçilikleri gözlerimizi kamaştırdı. Turkuaz bu yörenin en çok çıkarılan ve işlenen taşıymış. Hanımlar uzun süre ayrılamadılar. Başak çiçek desenli bir yüzük aldı ve parmağına taktı.

Asfalt yolu izleyerek Uçhisar’a doğru yol alırken, Uçhisar Kalesinin ve yol üstündeki peribacalarının seyrine doyum olmuyordu. Kaldırım taşlarla örülü sokak ve yolları adımlarken özellikle Fransızların buralara yerleştiklerini ve pansiyon, konut sahibi olduklarını kolayca görebiliyorduk. Yaklaşık yarım saatlik yürüyüşten sonra öğle yemeği için House of Memories Restoranına ulaşmıştık.  Ya çok yorulduğumuzdan ya da çok acıktığımızdan yer sofralarına kendimizi attık ve soluksuz çorbalarımızı yudumlamıştık. Öğlen yemeğimizin ardından çaylarımızı içtikten sonra Uçhisar Kalesine doğru tırmanmaya başladık. Yemekten sonra yörenin en yüksek seyir yeri olan Uçhisar Kalesinin girişine geldiğimizde iki taraflı rengârenk yerel ürünleri satan tezgâhtarlar vardı. Kalenin ucuna çıkmak için epey merdiven olduğunu duyan Yörüklerin bir kısmı tırmanmadı ve aşağıda kaldı.

Yerden yüksekliği 179 metreye kadar ulaşan Uçhisar Kalesi, Kapadokya bölgesinin en önemli seyir noktalarından birisidir. Bizanslılar tarafından Şato olarak kullanıldığı ifade edilen tarihi kale ilk çağın doğal gökdelenleri olarak da belirtilmektedir. Uçhisar Kalesi’nin zirvesi aynı zamanda bölgenin panoramik seyir noktasıdır. Pek çok kalede olduğu gibi en tepede büyük bir Türk Bayrağı dalgalanmaktaydı. Ortakale, Avanos, Kızılırmak, Erciyes Dağı, Göreme, vadiler ve Nevşehir kısacası Kapadokya’nın çok büyük bir kısmı ayaklarımızın altındaydı. Kale içerisinde bulunan çok sayıdaki odalar birbirlerine merdivenler, tüneller ve koridorlarla bağlanmıştır. Zirveye çıkan Göçerler de kaleyi zapt eden öncüler gibi bol bol resim çektiriyorlardı. Ben de Uçhisar’lı olan Muğla Üniversitesi Rektörü Prof Dr Şener Oktik Hocamıza Kapadokyalıların ve Göçerlerin telefonla selamlarını iletiyordum. 

Akşam karanlığında pek çok güzellikleri kaçırabiliriz diye Musti ve Emre sık sık bizleri uyarıyordu. “Güvercinlik vadisine geç kalıyoruz.” Uçhisar – Kaymaklı yolunda şehrin hemen çıkışında, 300 metre kadar gidip sola dönüp Güvercinlik vadisine dik iniş yaptık. Güvercinlik Vadisi 4100 metre uzunluğunda Nevşehir’in en çok gezilen vadilerindenmiş. Bağlıdere Vadisinde olduğu gibi bu vadide de bitki örtüsü çeşitliliği oldukça fazla. Baharda vadi yemyeşil olmalı. Güvercinlik Vadisi adını vadi içerisinde çokça bulunan güvercinliklerden alıyormuş. Vadide pek çok güvercinle karşılaşmak olasılığı varmış ama biz biraz akşama kaldık. Biliyorsunuz kuşlar erken tünerler.
 
 

Vadiden Uçhisar’ın yamaç evleri ve kalesi görkemli bir manzara sergiliyordu. Önceleri burayı nasıl ilçe yapmışlar derken gördük ki ilçenin büyük kısmı kale ile vadi arasındaki yamaçta yaşıyorlardı. Bu arada yamaçlarda güvercinlik yuvalarını ve yırtıcı kuşlardan koruyan teneke yapılar da dikkatimizi çekiyordu. Kâh tırmanarak kâh inerek bir buçuk saatlik bir yürüyüşten sonra akşam karanlığında Göreme’ye iyice yaklaştık. Akşam ışıkları Göreme’ye ayrı bir mistik hava vermişti. Güvercinlik vadisinin bitimindeki Kanal denilen dere yeniden düzenlenmiş. İşte dere yakınındaki otelimize de ulaştık. 

Bu gece (31 Aralık 2010) yılbaşı gecesiydi. Yok, öyle yoruldum yıkıldım demek. Onsekiz, yirmi kilometre yürümüş olmak biz Göçerlere vız gelir. Kısa sürede hazırlanıyoruz, en güzel elbiselerimizi giyeceğiz ve Avanos’a gideceğiz. Yılbaşı gecesinde neler mi oldu? Gelecek hafta size neler neler anlatacağım. Haftaya buluşmak dileklerimle. 

*Kalsedon (kadıköy taşı), kuvars ailesindendir. Şeffaf, yarı şeffaf veya donuk olan çeşitleri vardır. Kalsedon gibi bazı kıymetli taşların sağlığı iyileştirici özellikleri vardır. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal durumu dengelermiş. Düşmanlığı, huzursuzluğu ve melankoliyi yatıştırma özelliği de varmış. Halk arasında kardeşliğe, iyimserliğe ve iyi dileklere teşvik eden bir taş olarak kabul edilir. Cömertliği, hassaslığı, anlayışı arttırır. Minerallerin etkili bir şekilde özümsenmesini sağladığı düşünülür. Zihnin sağlamlığını arttırırken, bunamayı da tedavi ettiği kabul görmüştür.

 Dr Nurettin Demir

27.01.2010

 Not:  28.01.2010 tarihli Göcek Gazetesinin “Sığla” köşesinde yayınlanmıştır.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir